Memur-Sen Zonguldak Şubemizce organize edilen “Öncü Medeniyet, Güçlü Sendika, Büyük Türkiye” teşkilat buluşmamız yoğun bir katılımla Genel-Maden İş Sendika salonunda gerçekleştirildi. Programa Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanımız Sayın ALİ YALÇIN, Sağlık-Sen Genel Başkan Vekilimiz Semih Durmuş, sendikalarımızın il ve ilçe yönetim kurulu üyeleri, kadın kolları teşkilatlarımız, il müdürleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütü temsilcileri ve Memur-Senimizin değişik iş kollarına ait üyelerimiz katıldı.
Programın açılış konuşması Memur-Sen İl temsilcimiz Kamuran AŞKAR tarafından yapıldı. Aşkar yaptığı konuşmada Memur-Sen Zonguldak şubesi olarak on bin sınırına ulaşmış bir üye sayısıyla bu şehir için, bu şehirde görev yapan kamu görevlilerinin özlük ve sosyal hakları için emek harcadıklarını söyledi. Her 15 Mayıs öncesinde olduğu gibi Memur-Sen’in başarısını hazmedemeyenlerin başka yollara tevessül ettiklerini ifade eden Aşkar, “Yine kaybecekler”, dedi.
Sağlık-Sen Genel Başkan Vekili Semih DURMUŞ, selamlama konuşmasında Zonguldak’ın bir evladı olarak bu şehrin kendisinde her zaman ayrı bir yeri olduğunu ve Zonguldak’ın eski günlerine kavuşması için üzerlerine düşen her türlü görevi yapmaya hazır olduklarını, belirtti.
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanımız Ali YALÇIN da konuşmasında Türkiye’nin geçmişten bu güne darbelere maruz bırakıldığını belirterek, “Bu ülke bir daha türbülansa girmesin istiyoruz. Bu ülke kaybederse ümmet kaybeder” dedi. YALÇIN, geçmişte sendikaların yaşanan krizler ve darbeler karşısında vesayet oluşturan kurumların yanında yer aldığını ifade etti. Düne kadar 1960 yılında yapılan darbenin ders kitaplarında demokrasi bayramı olarak anlatıldığını ifade etti.28 Şubat post-modern darbesinin, e- muhtıraların, gezi olaylarının başka başka adlarla sunulmuş darbeler olduğunu hatırlatan Yalçın, Türkiye’de ne yazık ki darbelerin sendikalar eliyle yaptırıldığını söyledi.
28 ŞUBAT ÇOK İYİ İRDELENMESİ GEREKEN BİR TARİH
28 Şubat’ın iyi irdelenmesi gereken bir tarih olduğunun altını çizen Ali YALÇIN, 28 Şubat’ın Türkiye’nin çöküş tarihi olduğunu vurguladı. Yalçın, şöyle devam etti:
Ülkemizdeki sendikal hareketler, bu ülkede yaşanan travmaların, krizlerin, darbelerin, vesayet oluşturan kurumların karşısında durmak yerine çoğunlukla ona yardım etmek ve onun yanında konum almak gibi erdemli olmayan bir yaklaşım sergilemiştir. 1960’da darbe yapıldığında bir sendika darbeyi desteklediğini açıklamış, 80’de darbe yapıldığında yine aynı durum olmuştur. 28 Şubat’a gelindiğinde yine aynı durum olmuştur. 2006-2007 döneminde Cumhurbaşkanlığı seçim döneminde yine aynı durum olmuştur. Gezi olaylarına gelindiğinde aynı durum tekrar etmiştir. Örgütlü yapıların bazen birisi kullanılmıştır, bazen öbürü. Sırasıyla nadasa bırakılmışlardır. Türkiye’de sendikal tarihe baktığınız zaman bu anlamda yüz akı davranış göremezsiniz.
28 Şubat; çok iyi incelenmesi çok iyi irdelenmesi gereken bir tarihtir. Bu ülkenin çöküş tarihidir. Bu ülkeye milli gelirin küçük bir zümre tarafından iç edildiği, hortumlatıldığı ülkenin kaynaklarının çalınması neticesinde karaya oturduğu, Gölcük depremi sonrası dışarıdan gelen yardım fonlarıyla memur maaşlarının ödenebildiği bir acziyet fotoğrafının ortaya çıkarıldığı kara bir kesittir. Ve o kara kesitin altında üzülerek ifade ediyorum sendikalar vardır. Onun ortaya çıkmasını sağlayan yapı sendikalar olmuştur. Bu ülkede sendikalar doğru yerde durmadılar. Bu ülkenin bu halde olmasının nedeni bu ülkede sendikaların yanlış yerde durmasıdır.
NÖBETİ KESK VE DİSK ALDI
Gezi olaylarında meselenin ağaç olmadığını söyleyen Ali YALÇIN, son 12-13 yılda Türkiye’de 7 defa darbe girişimi olduğunu, söyledi. Gezi olaylarında nöbeti KESK ve DİSK’in aldığını ifade eden Ali YALÇIN, “Bu ülkede her 10 yılda bir darbe yapıldı. Standart, şaşmadı. Ama son 12-13 yıl içerisinde 7 defa darbe girişimi oldu. Çünkü 10 yıllık periyot şaştı. Gezi olaylarına geldiğimizde nöbeti bu kez KESK ve DİSK aldı. Herkes meseleyi ağaç zannetti. Faiz lobisi vardı. Türkiye’deki faiz lobisi, olayın finansmanıydı. Suflörü dışarıdakilerdi. Küresel bir Oyun çekildi. Bedava kumanyaları ve biraları yudumlayanlar, Taksim’de ağaç diplerine kusmuk bırakanlar, heyet kurarak Ankara’da hükümete tehdit fırlattılar. Ne istediler, üçüncü köprü olmasın, üçünü havalimanı olmasın, Kanal İstanbul olmasın. Bunun ekmek, emek neresinde, alın teri neresinde? Bu bir küresel operasyondur. Ve yine aynı şekilde örgütlü yapılar bunun içinde yer aldılar. Biz bu ülkeye darbe yapılmaya çalışılıyor dediğimizde, hükümetin ağzıyla konuşuyorsunuz, dediler. Bu bir darbe girişimiydi. Sharp’ın Diktatörlükten Demokrasiye Geçiş kitabındaki modülleri sırasıyla uyguladılar. Duran adam, polise çiçek sunan adam işi şirin gösterilmesi için bir Soros projesiydi ve yemedi” dedi.
BU ÜLKE NE ZAMAN TÜRBÜLANSA GİRDİYSE BİZ KAYBETTİK
Türkiye’nin “Yurtta Sus, Cihanda Sus” politikasını geri bıraktığını ifade eden Memur-Sen Genel Başkanı Ali YALÇIN, “Milli gelir 0 noktasından 10 bin dolara geçmiş. 3. Havalimanını yapan kişi geziyi yaşamasaydık kişi başı milli gelir hesabımıza göre 15 bin dolar olacaktı diyor. Dolayısıyla yurtta sus, cihanda sus politikasını geri bırakmış durumdadır.
Nerede mağdur ve mazlum varsa Türkiye bir şey söylesin diye bakıyor. İşte bunun için bu ülkeyi rahat bırakmıyorlar.Çünkü Türkiye mazlumların son kalesidir. Biz de bundan sonra “hazır ol”da durmayız. Her zaman uyanık olmak, her zaman görevde olmak zorundayız. Bu ülke bir daha türbülansa çekilmemeli, korku tüneline sokulmamalıdır. Çünkü ülke ne zaman türbülansa girdiyse biz kaybettik. Bu gün aramızda gezen birçok zengin 28 Şubat’ta iç ettikleri paranın hesabını vermedi. 381 milyar dolar kaybeden bir ülkede batık bankaların başında emekli paşalar vardı. Olay büyük. O yüzden bu ülke rahat bırakılmaz” dedi.
KRALIN ÇIPLAK OLDUĞUNU HAYKIRAN BİZİZ
Türkiye’nin bir daha kaybetmesini istemediklerini belirten Genel Başkanımız Sayın Ali YALÇIN, sözlerini şöyle tamamladı:
17-25 Aralık olduğunda biz sağduyu çağrısı yaparak; bu olaylarda Türkiye’de milletin çocuğunun kursağından eksilterek verdiği ve himmet ettiği bir yapının fütursuzca yoldan çıkışını, CIA’nin, MOSSAD’ın elini tutuşunu ve aldığı dersin gereğini yerine getirişini açık olarak gördüğümüzü ifade ettik. Türkiye’ye küresel operasyon çekiliyor. Bu bir darbe girişimidir buna alet olmayın, hizmetinizi hezimete, cemaat kelimesini enflasyona uğratıp cerahate dönüştürmeyin, dedik. Mesele dershane dediler. Nasıl ki Gezi olaylarında mesele ağaç değilse, orada da dershane değildi. Bize, “Güneydoğu’da dağa çıkışın sayısını biz düşürüyoruz. Çocuklar bizim sayemizde dağa çıkmıyor. Dershane kapanırsa çocuklar dağa çıkar’ dediler. Milleti bunun üzerinden iknaya çalıştılar. Fakat 17-25 Aralık sonrası bir şey çok net kendini gösterdi. Diyarbakır Belediyesi’nin arka kapısından girip el ele tutuştular. Dolayısıyla mesele dershane değil. Bu ülkeye bir operasyon çekiliyordu. Memur-Sen ailesi olarak kral çıplak dedik. Bizimle ilgili olumlu manşetler atan o malum yayın grubu bir anda tavrını değiştirdi. Bizi toplum nazarında küçük düşürmek için elinden gelen bütün yöntemleri denedi. Çünkü biz bu ülke bir daha türbülansa girmesin istiyorduk. Bu ülkede ham demokrasi, tam demokrasi olsun istiyorduk. Bir daha bu ülke kaybetsin istemiyorduk. Bu ülke kaybederse ümmet kaybeder.Ümit bakışını üzerimize çevirmiş dünyanın tüm mazlumları kaybeder.
Program, Genel Başkanımıza çeşitli hediyelerin verilmesi ile son buldu.